Dikkatle baktığımızda, dünya üzerinde insanın çeşitli ihtiyaçlarına yönelik üretilen milyonlarca adet ürün var. Bunların temel konuları yemek, giymek ve barınmak ile ilgili.
Bunun dışında insanların özel ilgili alanlarına, hobilerine, yaptıkları işlere yönelik üretimler de var. Herşey düşünülüyor, her konunun binlerce alternatifi üretiliyor ya da üretilecek. Sonu gelmeyen bir üretim ve bunun karşılığında da çılgınca bir tüketim ağı oluşmuş durumda.
Bu durum öyle çılgın boyutlarda ki; artık dünyamızda bırakalım ürünleri, bu üretilen ürünlerin atıklarına bile yer kalmadı.Biz sadece alıyoruz, satıyoruz, gerisi kimseyi ilgilendirmiyor.
Bu döngünün arka planında neler oluyor, ne koşullarda neler feda ediliyor bilmiyoruz.
Diğer taraftan dünyamızda olan biten olumsuzluklarla ilgili şikayet etmek neredeyse yaygın bir moda. Fakat kendi eylemlerimizi sorgulamak ve bu kısır döngüye nasıl bir katkıda bulunduğumuzu fark edip, değişim için gerekeni yapmakla ilgili bir derdimiz yok gibi.
Elbette ihtiyaçlarımız var ve yüzyıllardır süregelen alışveriş olgusunun varlığını inkar edemeyiz. Fakat bu işi bu kadar vahşi bir şekilde sürdürmeye çalışmak da hiç sürdürülebilir değil. Satın aldığımız ürünlerin üretim şeklini sorgulamak en doğal hakkımız. Nerede yapıldı, nasıl yapıldı, yapılırken neler yaşandı. Artık bunlara dönüp bir bakmamız gerekiyor. Giysilerde, gıdada, yaşam gereçlerinde herşey ama herşey de sorgulama hakkına sahibiz. Tabi merak ediyorsak… Neden havanın bu kadar ısındığını, iklimsel felaketler olduğunu, o gölün neden kuruduğunu, o derenin suyunun artık neden eskisi gibi akmadığını, o meyvenin neden o tatta olmadığını, hatta ilişkilerimizin neden eskisi gibi olmadığını. Ve bir sürü yaşamsal konuyu dert ediniyorsak sorumluluk almamız gerekir. Sokaklara dökülüp çevre aktivisti olmasak bile, kendi eylemlerimizle değişim yaratabileceğimiz inancına sahip olmalıyız.
'Aman canım, bir tek benim çöplerimi azaltmam ile ya da doğal malzemeleri tercih etmem ile dünya kurtulmaz’ demeyip, esas değişimin her bireyin kendi küçük eylemleriyle başladığına kesinlikle inanmalıyız. İnsanın alışkanlıklarından vazgeçip başka alışkanlıklar edinmesi hiç kolay değil, hele belli bir yaşın üzerine gelinmişse. Fakat imkansız da değil. Yeterince çaba gösterilirse adım adım değişimler yaşanabilir. Bir anda herşeyi birden değiştiremesek de, yaptığımız farklı, küçük seçimlerin inanın etkisi çok büyük.
Dünya üzerinde en çok kirlilik yaratan ikinci sektör moda ve tekstil sektörü.Bu alanda yapılan üretim ve tüketim çılgın boyutlarda. Evet herbirimizin düşüncesizce davranarak tükettiği ve birçok yeniliğe ve renkli olaya aç olduğumuz dönemler oldu. Ama nereye kadar ? Hayatımızın her alanında bu kadar olumsuz etkiye şahit olurken, aynı düşüncesiz alışkanlıklarla yaşamaya devam etmek pek akıllıca değil, sürdürülebilir hiç değil. Bir noktada biz istesek de istemesek de dünya, insanları bir değişime zorlayacak. Bu değişim büyük yıkımlar ve kayıplarla da olabilir, konuya hakim olup gerekli önlemleri alıp, değişimleri kendimiz yaparak, farkındalık yaratarak zararın köşesinden de dönebiliriz. Bu tamamen kendi seçimimiz, bir başkasının değil.
Yıllardır hep bir ağızdan 'Ama ben tek başıma ne seçimi yapabilirim, koca devletlerin, fabrikaların şirketlerin kısacası sistemin karşısında nasıl durabilirim’ diyoruz. Durabiliriz ve seçebiliriz.
Nasıl mı?
Üretilirken ya da tüketilirken, size ve sevdiklerinize, çevrenize içtiğiniz suya, soluduğunuz havaya ya da sevdiğiniz tüm canlılara zarar veren hiçbir ürünü satın almak zorunda değilsiniz. Size kimse istemediğiniz birşeyi satın aldıramaz. Sadece bu bile tüm sistemde çok fazla değişime sebep olur. Siz talep etmedikçe ve tüketmedikçe o ürün üretilmez, bu kadar basit.
Eskiden fazla seçenek yoktu belki, piyasada belli ürünler vardı ve gerektiğinde onları satın alırdık tüketirdik. Fakat artık 'sistemin kölesiyim' yalanını bırakmalıyız. Bu gezegende, dünyanın kaynaklarını hiçe sayarak sadece kar elde etmek, para ve güç kazanmak için üretim yapanlar varsa, az da olsa, adil ve temiz üretim yapan insanlar da var. Bunu araştırıp bulup tercihlerimizi bu yönde yapabiliriz. Biz de onlardan biriyiz. Bir ürünü üretirken, onda emeği olan kişilere kıymet vermek, doğru diyalogla, doğru malzeme kullanmak, herhangi bir canlıya ya da doğa parçasına zarar vermemek ilkemiz.Sürdürülebilir olmamız ve hayatımıza sevdiğimiz şeyleri yaparak devam edebilmemiz için. Biz bu üründen para kazanmak istiyoruz evet, ama paradan başka ne kazanmak istiyoruz ? Sevgi, paylaşım, insani değerler, kadın dayanışması, güzel anılar, yeni şeyler öğrenme, bereket, birlik, huzur, eğlence, gelecek, geleceğe güven.Tüm bu değerler olmadan sadece para kazanmanın ne kadar anlamı var? Ondan sonra o büyük paraları nasıl harcayacağımızı düşüneceğiz ve başka boş bir tüketim ağına akıtacağız.
Bu çark çok sıkıcı ve sonu pek parlak değil. Madde ile ruh arasındaki bağlarımızı gözden geçirmeliyiz. Sevmediğimiz, istemediğimiz şeylerin kaynağına bakmaya cesaret etmeliyiz. Son dönemlerde doğal, adil, organik vs üretim konusunun da ha gayret içi boşaltılmaya başlandı. Çevremizde görüyoruz, dünyamıza ağır atıklar bırakan, emek sömüren bir sürü dev marka ‘yeşil’ üretim akımları şeklinde, prestij hamleleri yapıyorlar. Bazıları, maalesef çok çok azı, samimi ve gerçek. Mesela şöyle şeyleri çok sık görüyoruz; x markası geri dönüşümlü tişört yapmış hemen alalım, z markası afrikadaki kadınlara takı ürettirmiş hurraa koşalım.
Harika yapmışlar, bravo, ama onun yanında milyonlarca plastik ve tekstil atığı da Hindistan’ın x nehrine gömülüveriyor ya da polyester bazlı binlerce ürün üreterek okyanuslar direk kimyasalla buluşuyor. Bu tuzaklara da düşmemiz lazım. Evet belki çok güç, kaçış yok gibi hissedebiliriz. Herşeyin altından bir kir çıkıyor. Fakat ne olursa olsun, bilincimiz yerinde ve sorgulayabildiğimiz kadar sorgulamalı, gidebildiğimiz noktaya kadar gitmeliyiz.
Bize gelince, kendi üretim sürecimizde sonuna kadar bu çarktan çıkabiliyormuyuz ? Dürüst olacaksak evet diyemeyiz. Hammaddelerimiz doğal evet, üretim şeklimiz adil ve lokal ekonomiyi destekleme hedefli evet. Ama mesela internet satışı yapıyoruz ve bir ürünü bir yerden bir yere göndermek için bazı paketleme malzemeleri kullanmak zorunda kalıyoruz. Ya da o ürünün bir arabaya ve uçağa binerek size ulaşması gerekiyor.Sürekli bunları düşünüyoruz, nasıl etsek de daha masum bir gönderi şekli oluştursak ? Bir dükkan açarak sadece bir dükkandan satarak mı ? Yoksa ülkemizde olmayan trene ve gemiye koyarak mı ?
Geri dönüşümlü paketleme malzemesi ? Bir sürü çözüm yolu arayışımız var evet, kar etmeye çalışırken bunları da düşünüyoruz, ve düşünmeyi hiç bırakmıyoruz. Daha az zararla daha güzel ürünleri, insanlarla buluşturmayı nasıl başarırız ? Üreticinin derdi bu olmalı. Tüketicinin dertleri ise; bu ürün bana nereden, nasıl geldi ,kimseye ya da bişeye zarar verdimi olmalı ve bizim gibi dertleri olan üreticileri desteklemek olmalı. Bu soruları çok fazla sormaya başlayarak ve birbirimizi desteklemeye devam ederek değişimi başlatabiliriz.
Değişim istiyorsak bu bizim elimizde, sadece şikayet ederek ve artık işe yaramayan ve herşeyimizi tüketen alışkanlıklarımızı sürdürerek sadece sonumuzu hızlandırız. Acı, ama gerçek olan bu!